Davutoğlu'ndan Trump'a Sert Tepki: NATO Artık Sadece Pasif İzleyici mi?

Ahmet Davutoğlu, Project Syndicate'de yayımlanan yazısında Trump'ın NATO'yu görmezden gelerek İran'a yönelik hamlesini "riskli bir diplomatik yanılgı" olarak tanımladı. "Davutoğlu'nun dikkat çekici yorumunu keşfedin…"

Davutoğlu'ndan Trump'a Sert Tepki: NATO Artık Sadece Pasif İzleyici mi?

Gelecek Partisi Genel Başkanı ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, uluslararası düşünce platformu Project Syndicate’te yayımladığı yazısında, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’ın nükleer tesislerine yönelik gerçekleştirdiği son saldırıyı ve bunun NATO üzerindeki etkilerini ele aldı.

Davutoğlu, Trump’ın İran’a yönelik saldırısını, İsrail ile iş birliği içinde NATO üyelerinin bilgisini almadan gerçekleştirmesini "ciddi bir diplomatik kayma" olarak nitelendirdi. Bu yaklaşımın NATO’nun varlığını sorgulattığını öne sürdü.

NATO GÖZLEMCİ KİMİ OLDU

Davutoğlu, Trump’ın İran’a yaptığı saldırının, 2003 Irak işgaline benzerlik gösterdiğini fakat mevcut durumun daha endişe verici olduğunu ifade etti: “2003’te en azından müttefiklerle istişare yapılıyordu. Ancak bugün NATO üyeleri saldırıdan sonra bu olaydan haberdar oluyor.”

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Rafael Grossi’nin saldırıdan kısa bir süre önce “İran’ın sistematik bir nükleer silah geliştirme çabası yok” ifadesine atıfta bulunan Davutoğlu, Trump’ın bu saldırıyı haklı çıkaracak ikna edici bir delil sunmadığını belirtti.

TÜRKİYE RİSK ALTINDA KALABİLİR

Davutoğlu, yazısında Türkiye’nin İran’a komşu tek NATO ülkesi olduğuna dikkat çekti ve olası saldırının sonuçları hakkında şu değerlendirmelerde bulundu:

“İran, misilleme yaparak Türkiye’deki ABD üslerini hedef almış olsaydı, ülkemiz savaşın içine sürüklenebilirdi. Ayrıca, nükleer bir sızıntı durumunda Türk vatandaşları da tehdit altına girebilirdi. Bunun sonucunda kimin sorumluluk alacağı da belgisizdi.”

İSRAİL'İN ATEŞKES SÜRESİZ OLAMAZ

Davutoğlu, Trump’ın saldırı sonrası duyurduğu ateşkesin sağlıklı olmadığını öne sürdü. İsrail’in, Mart ayında Gazze'de olduğu gibi ateşkesi ihlal edebileceğine vurgu yaptı. “NATO üyeleri bu tür bir riske hazırlıksız yakalandı” dedi.

NATO YA YENİDEN İLKELERİNE DÖNECEK YA DA ABD-İSRAİL POLİTİKASINA HAPSOLACAK

Davutoğlu, Trump’ın İran’a yönelik saldırısının üç farklı sebebi olabileceğini öne sürdü: 1) İran’ın NPT’yi ihlal ettiği kanıtlanmış olabilir, 2) İran’ı müzakerelere zorlamak istemiş olabilir, 3) Gazze savaşına dikkatleri dağıtmak istemiş olabilir. “Hangi neden geçerli olursa olsun, bu durum NATO için ağır sonuçlar doğurabilir” diyerek uyarıda bulundu.

AVRUPA’YA AÇIK ÇAĞRI: BARIŞI SAVUNUN

Davutoğlu, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile Almanya Başbakanı Friedrich Merz gibi Avrupa liderlerine seslenerek, NATO ile BM arasındaki koordinasyonun güçlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi.

“Trump’a bir soru sormak gerekir: ‘America First’ anlayışında NATO müttefikleri, İsrail’in gerisinde mi kalıyor?”

LAHEY ZİRVESİ, TARİHİ BİR KIRILMA NOKTASI OLABİLİR

Davutoğlu, NATO’nun Lahey’deki zirvesinin müttefikler için tarihi bir dönüm noktası olabileceğini ifade etti. Yazısını şu temenni ile bitirdi:

“NATO, hukukun üstünlüğünü savunmazsa, küresel güvenliğin temel direği olma görevini yitirebilir. İttifakın geleceği ve dünya barışının nasıl şekilleneceği, liderlerin çatışma yerine barışı tercih edip etmeyeceklerine bağlı kalacak.”

İşte Davutoğlu'nun makalesinin tamamı

NATO’nun Trump İkilemi
Ahmet Davutoğlu – Project Syndicate, 2025

ABD Başkanı Donald Trump’ın İran nükleer tesislerine saldırmadan önce müttefikleriyle görüşmemesi, NATO’yu pasif gözlemci haline getiriyor ve tehlikeli bir diplomatik kaymaya yol açıyor. İttifakın geleceği, Avrupa liderlerinin bu duruma karşı ortaya koyacakları iradeye bağlı olacak.

NATO’nun yeni tamamladığı Lahey Zirvesi olağanüstü bir gerilim ortamında gerçekleşti. Beyaz Saray’a döndüğünden bu yana Trump, Avrupa'yı ABD’nin savunma harcamaları konusunda sıkça eleştirdi. Zirveden sadece birkaç gün önce Türkiye’yi de kapsayan NATO müttefiklerini bilgilendirmeden, İsrail ile iş birliği içinde İran’a saldırması bu endişeleri daha da artırdı.

Trump’ın İran’a yönelik saldırısı, NATO’nun Afganistan ve Irak gibi müdahale dönemlerini hatırlatıyor. Irak işgali ise oldukça tartışmalıydı; çünkü Saddam Hüseyin’in kitle imha silahlarına sahip olduğuna dair sağlam bir kanıt yoktu ve BM Güvenlik Konseyi’nden açık bir yetki alınmamıştı. Döneminin ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld bu durumu “Eski Avrupa” ve “Yeni Avrupa” olarak tanımlamıştı.

Ancak mevcut durum daha da kaygı verici bir hal aldı. 2003’te ABD, en azından müttefikleriyle istişare ediyordu; şimdi ise onları bir kenara itiyor. Trump, İran’a saldırıyı haklı çıkaracak inandırıcı bir delil sunamadı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) Başkanı Rafael Grossi, sadece birkaç gün önce İran’ın nükleer silah geliştirme çabası bulunmadığını açıklamıştı.

NATO liderlerinin büyük bir bölümü saldırıdan ancak sonra haberdar oldu. Trump, NATO’yu dışlayarak ittifakın temel ilkelerine zarar verdi ve küresel diplomasi açısından tehlikeli bir gidişata işaret etti. Eğer İran, misilleme olarak Türkiye’deki ABD üslerine saldırmış olsaydı, ülkemiz savaşın ortasına çekilebilirdi. Nükleer sızıntı yaşansaydı, Türk vatandaşları tehlikeye atılmış olacaktı. Bu durumda sorumluluk kimin üzerine kalacaktı?

İran ve İsrail, Trump’ın ateşkes çağrısını kabul etmiş olsa da NATO üyeleri büyük bir risk altında uyarılmadan bırakıldı. Türkiye gibi İran ile sınır komşuluğu olan ülkeler için bu durum çok daha endişe vericiydi.

Trump’ın davranışları NATO’nun kolektif güvenliğini riske attı. İsrail’in ateşkese uymayacağına dair bir garanti yok; tıpkı Mart ayında Gazze’de olduğu gibi. Şimdi NATO üyeleri, ittifakın, üyelerin diğerlerini riske atan tek taraflı askeri eylemleri karşısında hayatta kalıp kalamayacağı sorusuyla yüzleşiyor.

ABD’nin İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı ihlal ettiğine dair yeterli sebepleri olabilir. Ancak bu durumda, kanıtların IAEA’ya sunulması ve BM Güvenlik Konseyi aracılığıyla ortak bir yanıt verilmesi gerekirdi. Alternatif olarak, İran’ın karşılık vermeyeceği düşünülerek hareket edilmiş olabilir; böylelikle saldırı, müzakerelere zorlamak için planlanmış olabilir. Ancak müzakereler, İsrail’in müdahalesi yüzünden raydan çıkmadan önce başlamaya hazırdı. Daha karamsar bir senaryo ise, saldırının Gazze çatışmasına dikkatleri dağıtmak amacıyla gerçekleştirilmiş olabileceğidir.

Ne olursa olsun, Trump’ın bu adımı NATO için derin sonuçlar doğurabilir. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bölgesel istikrarsızlığın NATO’nun kolektif savunma duruşuna yönelik risklerini net bir şekilde ortaya koymalıdır. BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, NATO ile BM koordinasyonunu güçlendirmek için önemli bir rol üstlenebilirler.

Aynı şekilde Almanya Başbakanı Friedrich Merz, NATO-AB ilişkilerinin gelişiminde anahtar bir rol oynayabilir. Norveç Cumhurbaşkanı Jonas Gahr Støre ve Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb ise diplomasi sürecini yeniden canlandırıp NATO’nun etik çerçevesini yeniden şekillendirmeye katkı sunabilirler. Nihayetinde, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin etkinliği, liderlerin akılcı ve hukuk temelli güvenlik politikalarını sürdürme kararlılığına bağlı olacaktır.

İran sorununu aşmanın ötesinde NATO, bir kavşakta duruyor. Lahey Zirvesi, ittifakın hala üye ülkelerin ortak kaygı ve katkılarına dayalı dünyanın en güçlü savunma örgütü mü olacağını yoksa ABD-İsrail stratejik çıkarlarının bir aracı mı olacağını belirleyecek tarihi bir nokta olabilir.

Eğer benim görevde olduğum günler olsaydı, zirvede İsrail’in artan saldırganlığını ve Türkiye’nin karşılaştığı güvenlik tehditlerini öne çıkarırdım. Trump’a ‘America First’ sıralamasında NATO müttefiklerinin, üye olmayan İsrail’in gerisinde mi durduğunu sorardım. Bu soruyu sorabilen bir lider, düşünceli bir askeri tutum sergilemiş olacak ve belki de NATO’yu kurtarabilir.

Irak Savaşı öncesinde, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ve Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, ABD'nin müdahalesine karşı oldukları için “Eski Avrupa” olarak küçümsenmişlerdi. Oysa onların uyarıları dikkate alınmış olsaydı, savaşın yıkıcı sonuçlarının önlenmesi mümkün olabilirdi; ayrıca İran’ın bölgedeki etkisi bu denli güçlenmeyebilirdi.

Tarih bize göstermiştir ki savaş, diplomasi tükenmeden başlatıldığında her taraf için yıkıcı sonuçlar doğurur. Rusya’nın Ukrayna'daki yanlış hesapları, savaşın ne kadar kolay başlatılabileceğini; fakat bitirmenin ne denli zor olduğunu gözler önüne seriyor.

Trump’ın hamleleri uluslararası hukuku daha da zayıflatma riski taşırken, Avrupalı liderlerin buna karşı durmaları elzemdir. NATO hukukun üstünlüğünü savunmadığı takdirde, küresel güvenliğin temeli olma rolünü kaybedebilir. İttifakın geleceği ve dünya barışının sağlanması; liderlerin çatışma yerine barışı tercih edip etmeyeceklerine bağlı olacaktır.